Meğaribe Kapısı Köprüsü ve Kudüs’teki Olayların Seyri

Kudüs'te Bugün
4 min readAug 23, 2021

--

Bugün tüm dünya için yangınlar, seller, çatışmalar ve yaşanan diğer hadiseler gündemdeyken Kudüs, radikal Yahudi grupların odak noktası haline gelen ve bir o kadar eski bir gündemi teşkil eden Meğaribe Kapısı Köprüsü ile ilgili sessiz gelişmelere tanıklık etti.

Konuyu biraz açmak gerekirse; Meğaribe Kapısı, Mescid-i Aksa’nın güneybatısında bulunan, Mescid-i Aksa’nın tüm kapıları arasında anahtarları işgal yönetiminin elinde olan ve kendilerinin kullanımına açık olan tek kapıdır. Dolayısıyla hem radikal Yahudi gruplarının baskınlarının hem de gayrimüslimlerin mübarek Aksa’ya girişlerinin gerçekleştiği yer bu kapıdır.

İşgal güçleri, Müslümanların Meğaribe Kapısı’ndan Aksa’ya girişine müsaade etmemektedir. Bu durumun istisnai örneğini ise işgal güçleri eşliğinde Mescid-i Aksa’ya girebilen Birleşik Arap Emirlikleri gibi “İbrahim Anlaşması” çerçevesinde hareket eden normalleşme heyetleri ve tanınmış Arap isimler teşkil etmektedir. 2004 yılında İsrail’in bölgedeki kazıları sonucunda Meğaribe Kapısı’na açılan tepenin çökmesiyle işgal makamları, Burak Meydanı’ndan Meğaribe Kapısı’na giden geçici bir ahşap köprü inşa etmiş ve bu olay da büyük bir tepkiyle karşılanmıştır.

2007 yılında ise işgal hükümeti inşa edilen geçici ahşap köprü yerine betonarme bir köprü yapma arzusunu dile getirdiğinde yeni bir tepkiyle karşılaşmıştır. Nitekim proje, uluslararası kamuoyunun tepkisini çekmiş ve Ürdün ve Türkiye’nin Birleşmiş Milletler ve UNESCO’daki yoğun baskısından sonra İsrail bu planı durdurmak zorunda kalmıştır.

Konu ile ilgili yeni gelişme ise geçen haziran ayında “Batı Duvarı Mirası Kurumu” adlı radikal sağcı Yahudi bir organizasyonun geçici ahşap köprünün çökme olasılığını gündeme getirmesi olmuştu. Bu organizasyon, uzman bir mühendis tarafından hazırlanan ve ahşap köprünün çökme tehlikesine karşı uyaran bir belge yayınlayarak mevcut köprü yerine çelik bir köprü inşa edilmesini talep etmişti. Bu talep, İsrailli resmi makamlar için özellikle 28 Ramazan olaylarından ve Gazze Savaşından birkaç hafta sonra ortaya çıkması hasebiyle ve böyle bir adımın sonuçlarıyla ilgili çekinceleri nedeniyle ateşli bir tartışmaya yol açmıştı.

Bennett hükümeti çelik köprü fikrini onaylamak yerine, sadece mevcut köprüyü yükselterek hasarlı noktaları yenilemekle yetinmeye karar vermişti. Bu karar ise yukarıda bahsi geçen radikal organizasyonun geçen ay verdiği bir dilekçe ile konunun İsrail Yüksek Mahkemesi’ne intikal etmesine sebep olmuştu. Böylece organizasyon, Bennet hükümetini köprüyü 2004'ten beri olduğu haliyle ahşap ve geçici bir vaziyette bırakmak yerine yeniden çelik olarak inşa etmeye zorlamayı istemişti. Kuşkusuz bu konu İsrail içinde hala tartışma konusu olmaya devam etmektedir.

Ne yazık ki ne kadar hassas bir konu da olsa bu davanın gündemi Arap medyasında kendine yer bulamamaktadır; ancak yukarıda belirtilen olaylara hızlı bir bakış, hem resmi Arap makamların hem de İsrail tarafının Mescid-i Aksa konusunu ele alma biçiminde önemli bir değişiklik olduğunu bizlere göstermektedir.

2007 yılında beton köprü inşa etme fikri, Arap siyasi çevrelerinin hassasiyetini artırmak ve konuyu Birleşmiş Milletler’e taşımak için yeterliyken bugün konu, İsrail hükümeti ve mahkeme koridorlarının ötesine geçememektedir. Bu tablo iki anlama gelebilir:

Daha önce belirttiğimiz gibi İsrail ile İbrahim Anlaşması’nın ilanından ve Arap rejimlerinin ve Arap resmi makamlarının makul görülemez adımlarından bu yana, bir bütün olarak Filistin meselesiyle ilgili resmi makamların tutumunda değişiklikler yaşanmış ve bu durum Mescid-i Aksa davasında Arap resmi makamların ilgisine açıkça yansımıştır.

Nitekim bu durum, Arap resmi kanalların kendilerini Filistin meselesinden önemli ölçüde uzaklaştırdığı ve ne Kudüs’ün ne de Mescid-i Aksa’nın artık öncelikli bir mesele olmadığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu tablo İsrail’in uluslararası arenada Arap resmi makamlarca ‘atılmayan’ adımları veya protestoları artık hesaba katmadığına ve bu makamların başarısızlığına işaret etmektedir.

Öte yandan işgal devleti İsrail, artık Mescid-i Aksa’da attığı adımları hesaplarken sadece Filistin direnişinin ve Filistin halkının nabzını yoklamaktadır. Bu da Filistin topraklarındaki halk direnişinin, en azından öngörülebilir vadede, İsrail’in Mescid-i Aksa ile olan ilişkide belirli çizgileri aşmadaki caydırıcı rolünün önemini doğrulamaktadır.

Mescid-i Aksa ile ilgili tüm meselelerin, çatışmaların ve tartışmaların İsrail yönetiminin gündemini teşkil etmesi Filistin topraklarındaki halk direnişinin bir başarısıdır. Her ne kadar resmi Arap yetkilileri harekete geçmese de İsrail’in iç dengelerin bozulmasından ve iplerin elinden kaçmasından korkması, Mescid-i Aksa’daki statükoyu değiştirme çabalarını azaltmadaki en önemli faktör haline gelmiştir.

Şunu da belirtmek gerekir ki; işgal devleti İsrail’in Mescid-i Aksa’daki tutumunun kendi içerisinde engellenmesini beklemek yanlıştır. İsrail’in Kudüs’te veya Filistin topraklarının geri kalanında işlerin gidişatını büyük ölçüde yanlış hesapladığı ortaya çıkmıştır. Bu durum öncelikle işgal liderlerinin Filistin davasına resmi Arap makamlarının müdahelesinde gittikçe artan bir düşüş gördüklerinde edindikleri siyasi kibirden kaynaklanmaktadır.

Bu nedenle öngörülebilir vadede Mescid-i Aksa içerisinde işgalin durması değil yavaşça ilerlemesi beklenmelidir. Nitekim Mescid-i Aksa’daki projelerini durdurmak işgalin maslahatına olmayacaktır. Bu çalışmalardan biri olan ahşap köprü meselesinde ise yeniden inşa talebini erteleyerek köprünün mevcut şeklini koruması bekleniyor. Kuşkusuz burada asıl mesele, Meğaribe Kapısı Köprüsü’nü İsrail’in bir hakkı olarak ele alınmasını engellemek, işgal gücünü daha da geri çekilmeye zorlamak için yeni bir fırsat olarak değerlendirebilmek ve köprüyü elden çıkarma, tamir etme ya da değiştirme özgürlüğüne sahip olmadığını kabul ettirebilmektir.

Mescid-i Aksa’yı ve Kudüs’ü işgal etmek yasa dışı bir eylemdir ve hiçbir oluşum buna sessiz kalmamalıdır. Filistin, Arap ve siyasi kurumların işgal yönetimine bir kez daha tepki koymaları ve geri çekilmeye zorlamaları için bu bir fırsattır.

O halde Arap ve Filistin tarafı bu fırsatı değerlendirecek mi yoksa boşa mı harcayacak?

“Bu değerlendirme yazısı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Dr. Abdallah Marouf tarafından 16.08.2021 tarihinde TRT Arabi için kaleme alınmıştır.”

“Rica: Tercüme ve düzenlenmesi Kudüs’te Bugün ekibi tarafından gerçekleşmiş olup izinsiz paylaşılmaması rica olunur.”

--

--

Kudüs'te Bugün

Herkese merhaba! Özelde Kudüs’te genelde ise Filistin’de yaşananlar değerlendirilmektedir.